20 Mart 2012 Salı

Kalk Ve Kendi Hayatını Yaşa

Televizyonun doğası gereği kişilere sunduğu alternatif seyirci olmaktır; başkalarının hayatlarına, dünyada olup bitenlere, karşılaşmalara, vahşi hayata, büyük sevdalara seyirci olmaya davet eder bizi. O bizleri güvenli ve konforlu koltuklarımızda bize ait olmayan hayatlara doğru bir yolculuğa çıkarmakla görevlidir . Bu yaşamaktan daha kolay, güvenli ve ucuz alternatif kısa sürede hepimizi etkisi altına almış, çok uzun yıllardır yaşamımızın önemli bir kısmını ' seyretmeye ' ayırışken Puma' nın ' Yaşa ' temalı reklam kampanyası gerçekten çok hoşuma gitti. Puma bu kampanyasında genç nesli televizyon karşısından kaldırmayı hedeflemiş. Gerçi televizyon reklamı olarak düşünüldüğünde ilk anda bindiği dalı kesen bir yaklaşım gibi gözükse de reklamı yapılan ürünün özellikleri göz önüne alındığında çok başarılı bir tema yakalandığı söylenebilir. Ayrıca yalnızlık ve obezite sorunları ile boğuşan ülkede televizyonun başından kalkmaya yapılan bu çağrı bir sosyal sorumluluk projesi olarak bile değerlendirilebilir. Çalışmanın iki farklı soundtrack versiyonu hazırlanmış.
"Kanallar arasında sörf yapmak bir spor değildir ". Gelen baharla beraber daha çok yaşayıp daha az seyredeceğimizi umuyorum.



16 Mart 2012 Cuma

Dizilerde Söylenme Ve Seyretme Sorunsalı

Aslında başladığı işi bitirmek pekte toplumumuzun karakteristik özelliklerinden sayılmasa da sanırım başladığı diziyi bitirmek rahatlıkla sayılabilir. Pek çoklarımız uzun soluklu diziler için sıklıkla kullandığımız "aman hiç bir şey olmuyor ",  "çok uzattılar canım"," valla bırakıcam bu diziyi"," aman hep kasvet, hep kasvet" gibi ifadelere rağmen her hafta dizilerimize yeni bir şans daha veririz. 
Diziler de tıpkı diğer ticari ürünler gibi varlıklarını ancak taleple sürdürebilirler. Ve yine tıpkı diğer ürünler gibi sadece onlara ayrılan zaman dilimi içinde bile onlarca rakipleri ile mücadele ederler. Dikkat ettiyseniz bu hakkında sürekli şikayet edilen uzun soluklu diziler her sezon karşısına çıkan üç beş yeni rakibini rahatlıkla harcarlar. 
Gelmek istediğim nokta şu ki pek çok hatırı sayılır firma, ciddi maliyetlerle yürüttüğü müşteri sadakatını arttırmaya yönelik çalışmalara rağmen maalesef benzeri bir hoşgörüyü yakalayamaz. Aynı durum sinema sektörü içinde geçerlidir. Değil kişilerin kendi memnuniyetsizliği sadece olumsuz bir yorum bile kişileri filmi seyretmekten alıkoyabilir.
Peki bir ticari ürün olarak değerlendirildiğinde dizilere bu kadar yüksek sadakat avantajını sağlayan nedir? Benim aklıma ilk olarak zamanımızın paramızdan daha değersiz olması alternatifi geliyor. Bir başka alternatif de sıklıkla üzerinde durduğum hedef kitle ile yaratılan bir yakınlık duygusu olabilir. Ata sözlerimizi gözden geçirdiğimdeyse "bitmemiş diziden ümit kesilmez" gibi bir yakıştırma aklıma geliyor.İşin şakası bir yana aslında diziler düşük müşteri memnuniyetiyle büyük müşteri sadakatine sahip olma mucizesini gerçekleştirebiliyorlar. İşin sırrını yakalayabilirsek belki sadece bir kez şans verilen hatta seneler sonra bir hatayla defterlerden silinen yüzlerce ürüne yardımcı olabiliriz.


9 Mart 2012 Cuma

Sosyal Medya Nedir ? Ne Değildir ?

Sosyal medya şirketlere pazarlama iletişimi açısından pek çok fırsat sunan yeni bir mecradır, ama ancak özenle oluşturulmuş bir pazarlama planın, dikkatle yönetilen bir parçası olması durumunda faydalarından söz edilebilir. Sosyal medya diğer mecralardan farklı olarak müşterisi ile firma arasında daha çift taraflı ve birebir bir ilişki yaratır. Başka bir ifade ile bu mecra "söylemek" değil "konuşmak" yeridir. Firmaya konuştuğu kitleyi tanımlama fırsatı verirken tüketiciye de anında tepkisini gösterme şansını verir.
Firmayı her yerden ve her zaman ulaşılabilir kılarken bunun potansiyel sorunlarını da içinde barındırır.
Sosyal medya markanıza "ses" verebileceğiniz bir mecradır, ama sadece istediğiniz şeyleri duyabileceğiniz bir mecra değildir. Müşterinizle daha güçlü ve uzun vadeli bir bağ kurmanıza yardımcı olur ama şikayetleri absorbe eden bir müşteri temsilcisi lüksünü elinizden alır. Bu mecrada paylaşım ve şeffaflık esastır. Platformlarınızdan size yöneltilen şikayetler herkesin bilgisi dahilindedir ama probleme yaklaşım şeklinizle bu negatif durumu pozitife çevirme şansını da size verir. 
Klasik mecralara oranla daha düşük tanıtım maliyetleri söz konusudur. Ama platformlarınız başarı ile yönetilemezse daha kısa sürede ve maalesef daha kalıcı imaj zedelenmelerine sebep olur. O nedenle hangi platformlarda yer alınacağı hayati bir karardır. Firmalar açısından en doğrusu hedeflerine en uygun ve yönetebileceği kadar platformda yer almak ve bulunduğu bütün platformlara profesyonelce belirlenmiş          "kendi sesini " götürebilmektir.
Firmaların sosyal medyadaki hedefleri uzun vadedeki pazarlama hedeflerinden bağımsız değerlendirilemeyeceği gibi  başarıları kıstasları da bu hedefler doğrultusunda belirlenmelidir.
Sosyal medyada yer almaktan olumsuz yorumlar sebebiyle çekinen firmaların acilen fark etmesi gereken en önemli gerçekse şudur; siz isteyin yada istemeyi bilginiz dahilinde olan veya olmayan pek çok platformda hakkınızda bilgi alışverişi yapılmakta. Öyleyse en akıllıcası bunları kendi kontrolünüzde olan platformlara taşımak ve olumsuzlukları yine bu platformda çözmek değil midir?



6 Mart 2012 Salı

Mesaj... Ama Nasıl?

Başarılı bir iletişim çalışmasının taşıması gereken en önemli özelliklerden birinin yakınlık olduğundan bahsetmiştik. Öyleyse yakınlık hissi yaratmanın sırrı nedir? En yalın ifade ile kişilerin kendisinden bir şeyler bulduğu, yaşamının herhangi bir dönemini hatırlatan, "insana dair" reklamlar yakınlık hissi yaratır inancındayım. Bu hissi birde ürününüz adına güçlü bir mesajla birleştirebilirseniz yaptığınız işle gurur duyabilirsiniz.
Bir beyaz eşya üreticisi için "dayanıklılık" mesajını hedef kitlesiyle böyle bir yakınlık kurarak ve daha da önemlisi hikayeye bu kadar başarılı bir şekilde yerleştirerek verebilen çalışma bence çok başarılı bir çalışmadır. 



Aynı firmanın "O tabak bitecek." ve "Anne Niçin Baktın Bana Öyle Kılavuzu " çalışmalarını da sıcak, keyifli ve yakın bulmakla beraber biraz uzun olduklarını ve firmanın ürün adına mesajını yukarıdaki çalışmadaki kadar başarıyla iletemediklerini düşünüyorum. Bu noktada "Her reklam direk bir mesaj iletmeli midir? "sorusu karşımıza çıkıyor. Tabii ki hayır. Ama ben işin sırrının, ürünle ilgili mesajı bir hikayeye yukarıdaki örnekte olduğu gibi başarıyla yerleştirebilmek hatta mesajı hikaye edebilmek olduğuna inananlardanım. Öyle ya da böyle Profilo istikrarlı bir çalışma ile kendisini annelerin markası olarak konumlandırmayı hedeflemiş ve bu yolda emin adımlarla yürüyor. 
Bu arada yeri gelmişken kesinlikle bir eleştiri maksadı olmaksızın sizlerle "O tabak bitecek" çalışmasının tahmini esin kaynağınıda paylaşmak isterim. " The Mom Song " ..  Anne her dilde anne ...